20 Şubat 2009 Cuma

BÜTÜN ENGELLERE İNAT



Bütün küresel ısınma ve hava kirliliğine inat gökyüzünde binlerce yıldız var. Ay hilal dönemine henüz girmekte. Sabah 4 suları, güneş dogmadan önceki karanlıktayız. Yemyeşil çimlerin üzerine uzanmış gencimiz yıldızları seyretmekte. Kulağında bir ezgi, eşlik ediyor ıslığı ile aynı anda:’I love you baby...’. Sol tarafında hafif dalgalı bir deniz var. Dalgaların sesi kulağındaki kulaklıktan olsa gerek az gerip geliyor:’gulup gulup...!’. Sağ tarafında ise; bu sefer sonbahara inat , yemyeşil bir dağ uzanıyor. Sanki göz ucuyla bir geyiği görüyoruz gençle beraber. Güneş tüm göz alıcılığı ile doğuyor bir anda. Tam şarkı değişirken mp3 çalarında, bir ses ile irkiliyor gencimiz:
“Bugün nerelerdeydin bebeğim?”
Yüzündeki gülümseme ile aşağı deniz kenarına bakıyor gencimiz. Belki de onun bu kocaman dünyasındaki tek gerçek güzellik aşağıda gördüğü kız.”Canan”. Koşarak , hatta biraz yuvarlanarak ,tenini çizen dikenlere aldırmadan deniz kenarına iniyor gencimiz. Anlık bir bakışma olur ya sonra film kopar hani, aynı öyle bir şekilde klasik sahneleri aratmayacak bir olay oluyor. Canan’ı , bir tanesi, ateşli bir öpücük konduruyor gencimize tüm izleyen gözlere inat bu sefer. Sonra bilekliğini çıkarıyor Canan ve gencin bileğine takıyor.
Aynı anda , tepenin arkasından gri takım elbiseli bir adam çiftimizi gözetliyor. Canan , takım elbiseli adamdan habersiz eğilip kulağına fısıldıyor gencimizin:
“Sen oldukça,ben burdayım...”


Saat 6:45. Hastane odası. Kapı açık, tavandaki fosforlu yıldız ve ay figürleri ışığını kaybetmek üzere. Yatak , yatakta yemyeşil nevresimler, içinde 30’lu yaşlarında bir adam. Açık kalan radyodan duyulan bir klasik “I love you baby...”. Yatağın solunda bir damacana sebili. İki dakika ara ile “gulup gulup” bir ses çıkarıyor. Sağ duvarda bir manzara resmi, içinde bir geyik. Işık yanıyor, hemşire içeri giriyor:
“Bugün nasılsınız Berat bey?”
Belki de bu küçücük odadaki tek gerçek ve güzel ses. Hemşirenin yaka cebine işlenmiş bir yazı: ‘Canan tekstil ve ltd’. Göz reflekslerini kontrol etmek için yaklaşıyor hastaya hemşire, bir an kalıyor o yakınlıkta. Sonra çıkarıyor cebinden iğnesini ve hastanın bileğinde ki damar yolundan ilacını enjekte ediyor.
Koridordan geçen gri elbiseli hasta bakıcı kapıdan içeri başını uzatıyor ve konuşuyor gülerek: “10 senedir komada yatan bir adama , sabah sabah nasılsınız denir mi?”. Hemşire hiç aldırmadan dönüyor hastasına , hafif yandan bir gülümseme ile:
“Siz ölmedikçe , ben burdayım...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder